Halil Şahin

Halil Şahin

DARBELERLE ÖLÜME TERK

Erol Manisalı’nın sağlık durumundan endişe ediliyordu. Manisalı’nın, başına gelen hallere girmeden önce birçok hastalığının olduğu ve cezaevinde hastalığının ağırlaşma riskinin olduğu aylardır konuşuluyordu. Ama yine de; Milliyet Gazetesi yazarı Nail Güreli, durumun ciddi olduğunu anlattı. Bizlerin; öteden beri ‘Ümraniye’ diye adlandırdığı, bazı çevrelerin ise kasıtlı olarak, kullanılması yasak edilen bir kelimeyle ifadelediği dalgaların 12’ncisinden sonra (22 Nisan 2009), halkımız bu olayı ‘İntikam’ sözcüğüyle ifadelendirmeğe başladı. Neden? Çünkü yargılama sürecinin dışında; yapılanlara, basına özellikle sızdırılanlara ve bunların yankılandığı çevrelere bakılınca, kaynağında bir karşı devrim niyetinin kıpırtıları görülüyordu. Türk ulusunu darbelerle öldürmek ve vatanını elinden almak için gerçekten intikam peşindeydi. Dindar ve kindar bir nesilden söz ediyorlardı. İş o noktaya getirildi ki; geri adım atsalar hukukun kapsama alanı içine girecekler ve karşı devrim süreci sekteye uğrayacağı için, fırsatçılık yaparak, hukuk dışı, hak ve adalet dışı, insaf ve vicdan dışı davranarak, intikam duygusuyla uygulamalara giriyor görünüyorlardı. Tutuklananların geniş bir bölümünün ortak paydası Atatürkçü düşüncelere sahip olmaları, yazılarıyla, söylemleriyle ve demokratik eylemleriyle iktidar uygulamalarına karşı çıkmalarıydı. Bunlara ek olarak, Prof. Dr. Erol Manisalı’nın: “Bir elma şekeri gibi sunulan küreselleşmenin boyasını kazıyarak, içyüzündeki sömürüyü ve ABD emperyalizminin vahşi yüzünü göstermesi.” özelliği eklenebiliyordu. Oysa daha önce, 2003-2006 arasında iki kez kalp krizi geçiren Manisalı’nın ciddi sağlık sorunlarının olduğu biliniyordu. Kalp krizleri ardından sağ tarafı ‘inme’ denilen kısmi felç geçiren ve beyninde bir tümör oluşan Manisalı’nın aşırı yüksek tansiyonun ve ritim bozukluğunun yanı sıra, kalp büyümesi, aort genişlemesi ve bel fıtığının olduğu da söylenenler arasındaydı. Bütün bunlara karşın, halk arasındaki söylemlerden, avukatlarının istemlerinin reddedildiğini duyduk. O; bir korkulan kesimin generali olsa sevk edilecek, ama öyle bir şansı yok. Böyle bir hastanın adım adım ölüme terk edilişini halk izliyor ve öfke, kin pekişiyor. Evi aranan Türkan Saylan, ilk cumhuriyet mitinglerini kast ederek; “Benim E’la alakam yok. Ben ‘Ne Şeriat, Ne Darbe!’ dediğim için İzmir mitinginde konuşturulmadım” dedi. Kurtulacağını sanmıştı... Doğal olarak; “Ben darbeci değilim, ama Cumhuriyet mitinglerini düzenleyen diğer kişi ve kuruluşlar darbeci. Kanıtı da: benim savunduğum darbe karşıtı slogandan dolayı İzmir’de konuşturulmamamdır.” demek istedi. Ama ölmekten kurtulamadı. İçinde bulunduğu psikolojisiyle hastalık azmanlaştı ve O’nu aldı götürdü. Bu ülkede yaşam bulan faşist iktidarlardan sonra, nice vatan evlatları Türk Ulusu ve ülkesinin ‘tam’ bağımsız kalması uğruna şehit olmuştu. İşte bu kez de herkese verilen ileti doğru olarak algılandı. Özellikle bir düzmece tertibin yeni liberal avukatlarının, hemen bu savunmanın üzerine atladıklarını hepiniz gözlemlediniz. Türkan Saylan’ın sözlerinin, gerçekleştirilmek istenen “darbenin” kanıtı olduğunu söylediler. Demek ki; İnsan ölünce bir görev daha sona eriyor. Nitekim bir görev daha sona ermişti. Ya darbelerle ölüme terk edilenlerin vebali! Uzun sözün kısası: doğru ve dürüst yapıldığında, Dünya’nın en erdemli mesleklerinden olan adalet, tıp ve medya tarihi bir sınavdan geçiyor. İnsan ve toplum hayallerinin umudu olan siyaset ise her zaman çirkefe bulaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi