Mehmet Ünal Taşpınar

Mehmet Ünal Taşpınar

LEYLAK DÜŞLERİ

(Hikaye)  Leylak kokuluydu düşlerim. Çok uzun sürerdi bu düşler. Renkleri gözümü karartır, kokusu uykumu kaçırırdı. Leylaklar bana düşman mıydı? Diyelim kokusuna alıştım. Gözümün kararmasına ne demeli? Biliyorum, leylaklar bana düşman. Uyuyorum leylak, uyanıyorum leylak.. Deliriyor muyum yoksa? Leylak Kokusu! Leylak Kokulu! Leylak Delisi! Leylak Kokulu Deli! Yok, Leylaklı Deli! Leylakcı Deli! Evet evet, bu iyi: Leylakcı Deli... Her yanım leylak iken, tam uyar bu sıfat. Zira bu düşmanım delirtecek beni, aşikâr. Başka şey yapmadan leylağı düşünmek, başka şey yapmadan leylak seyretmek, başka şey yapmadan leylakla yaşamak nedir, tek ben bilirim... Ekmeğin kokusunu, kahvenin tadını unutursunuz, tuzu, şekeri... Sirkeyle şarabı ayırt edemez olursunuz. Ya turşu? Filmdeki gibi "limonlu mu? Sirkeli mi?" kavgasında bulursunuz kendinizi. Benim gibi yani... Leylaklı şarkılar, türküler... Hafif bir rüzgâr... Leylaklar salınmaya başlar. Basbayağı dans ederler karşımda. Bu benimle dalga geçmektir, kimse anlamıyor. Kimseye anlatamıyorum bunu. İnanmıyorlar. Çünkü gördüğümü görmüyorlar. Delirtiyorlar beni. Delirtiyorlar?.. Deliriyor muyum? Deli miyim? Ah bu leylak kokulu düşler, ah!.. Deli? Leylak? Leylak mı deli, ben mi? Deliliği bile kabul ettiriyor insana. Ben deliyim dedirtecek!   Kaç yıldır yaşıyorum, kaç yıldır leylak kokulu düşlerdeyim ve kaç yıldır delirdim, bilir misin? Bilmezsin, bilemezsin… Semte geldiğimde kaval dinler gibiydim, sessiz, sakin; hani birilerinin “terbiyeli” dediklerinden. İşte bu daldırdı düşlere… Sen dalganı geç “yeşil ördek gibi…” Değil işte. Önce masumdu düşlerim, kimse yoktu gecelerimde, gündüzlerimde. Ne leylaklar, ne leylak kokuları ne de leylak kokulu düşler… Dedim ya; sakin, sessiz, “terbiyeli!” Gün geldi düşlerim başladı; film gibi derler ya, öyle. Kaval dinleyen ben, ney sesi duymaya başladım önce; dalıp gidiyordum başka başka âlemlere. Uyuşturucu kullanmadıysan bilemezsin bunu. Ben de kullanmadım hiç. Hani sana anlatabilmek için söylüyorum bunu ama delirmek için uyuşturucuya gerek yok ki! Uyuşturucu kullanmadıysan ve delirmediysen bilemezsin, tabii. Kalbini kırarlar önce. Delirtmek istercesine. Delirtmek için özen gösterirler sana. Delirmeni beklerler. Delirince de deli diye özenle kırarlar kalbini. “Beni siz delirttiniz” de; “deli işte, n’olacak” diye gülerler. Deyip geçerler kendi âlemlerine. İçiniz titrer hem delirmeden önce hem delirince. Kırmazsınız, kırarlar; delirtirler, kırarsınız deli derler. İşte o zaman duymaya başlarsınız leylak kokularını olur olmaz yerde. Arkadan düşleri gelir: leylak kokulu düşler başlar. İyi tarafları da var. Kurtuldunuz demektir toplumun baskısından. Duymaz olursunuz etrafı ve kendi dünyanızda leylak kokulu düşlere dalar gidersiniz güpegündüz. Şehrin alışkanlıkları gibidir dünyanızdaki leylak kokulu düşler; vazgeçilmez olur. Yağmuru, çamuru, trafikteki sıkışıklığı, metrodaki dip dibeliği… İşte uyuşturucunuz sizin: kokulu bir dünya ama korkusuz bir dünyadasınız artık. Kendiniz yaşar, kendiniz şikâyet edersiniz kendi düşlerinizden. “Bu hayat ne bayat” gibi sokak filozofu olursunuz arkasından. Sizi kimse “tınlamaz”, siz de kimseyi! İşte başlıyor yeni filim. Yeni bir dünya, yeni düşler sizin için de… Hoş geldiniz dünyamıza… Leylak renkli şiirler yazmaya başlarsınız, leylak renkli şarkılar mırıldanır olursunuz: İşte gerçek, işte düş! Hayal mi, düş mü, gerçek mi fark etmez olursunuz yaşananları. Her şey bu düşlerin içinde kaybolur gider. Tabii siz de! Ayırdına da varmaz, ayırt etmeğe uğraşmaz; yaşar gidersiniz kalabalıklar içinde yalnız. Hep leylaklıdır şarkılar, türküler, şiirler artık. “Leylakları, sümbülleri Soldurdun gonca gülleri…” İnsan ömrünü hesap edersin, kuşun, yılanın, kaplumbağanın, kuzunun ömrünü. Kendi ömrünle karşılaştırırsın; yaşadığın yılları, ayları, günleri, hatta bazı saatleri bile; geriye ne kaldığını bilecekmiş gibi. Bir yaşadıklarına bakarsın, bir de yaşayacaklarına… Senin gördüklerini kimse görmez, senin duyduklarını kimse duymaz, hissetmez. Bütün bunlar düşlerde olur elbette; yaşadıkların da, yaşayacakların da düşlerinin mahsulü hesaplardır. Yaşadıkların gülümser sana, sen de yaşayacaklarına bakıp gülümsersin. Sen ona, o sana. “Tıpkı benim gibi… Nerede o mis gibi leylaklar Sararıp solmak üzre yapraklar Bana mesken olunca topraklar” Gelecek günleri düşlersin. O düşlerde kral da sensin, padişah da, şah da. Papa da sensin, Halife de. Papaz da sensin, hoca da. Efendi sensin, köle sen. Kurduğun dünyada istediğin gibi yaşarsın; parayı-pulu sen üretir, sen tüketirsin istediğin gibi. Her mesleği sen yaparsın, gıpta eder herkes sana. Sanki sana yazılmıştır şarkılar: “Sen neymişsin be abi?” Denizler ne ki? Okyanusları aşar, savaşlar başlatır, savaşlara son verirsin. Sınıfları sen belirlersin, katmanları, düzeni, düzensizliği, ezeni, ezileni, ülkenin gelirini, giderini, sen belirlersin; eşitliği, eşitsizliği. Kaynakları sen bölüştürürsün; zengini, fakiri sen belirlersin, sen kurtarırsın ülkeyi kurtarıcılardan ve canavarların elinden. Ülkeler fetheder, uzayda koloniler kurarsın leylak kokulu düşlerinde. Hem leylaklı düşlerden şikâyet eder, hem leylaklı türküler mırıldanırsın, benim gibi: “Leylak takıvermış saçının tellerine Çapkın kına yakmış minicik ellerine Canlar verilir böyle yaban güllerine On beş kere dallarda baharlar yaşamış” Milletin orospusu sensin artık, ister erkek ol, ister dişi; yeni bir dünya içindesin. Kendi dünyan. Kimsenin giremediği bir âlem. Ama her düşünde bir orospuluk bulacak sende bu âlem dışındaki âdemler. Hazırsan, atla hemen! Tren kalkıyor… Yak bir sigara. Çek bir kadeh daha. Hoş geldin leylak kokulu düşlere!.. Hoş geldin aramıza Hoş geldin deliliğe! Herkesin yaşadığı bir dünya var. Sen de içsindesin. İyiler var, iyidirler. Kötüler, kötü. Şimdi iyileri sen belirleyeceksin, kötüleri sen. Sen ödüllendireceksin artık iyileri; sen belirleyeceksin kötüleri ve cezalarını. Leylaklar… Otoriteye tek başına karşı geldiğin olur; dünyanın en kahramanı sensindir leylak kokuları duyduğunda. İşitip de duymadıklarında çıkarsın karşılarına dimdik, sesini duyurursun toplumun. Arkandakiler kaçıştığında leylak kokuları sağlar dimdik durmanı, kimse kalmasa da arkanda. Hem işitir, hem duyarlar seni. Destanlar seni anlatır olur. Leylak renkli pelerininle Spartaküs olursun! Başka ne mi olacak? Sayıyorum, bak: Köroğlu olursun, Deli Dumrul,  Hızır, Oğuz Kaan, Alp Er Tunga, Karaoğlan, Tarkan, Malkoçoğlu, Atçalı Kel Mehmet,  Afrodit’in âşık olduğu sen olursun, Aşil, Alp Er Tunga, Hızır, Terminatör, Hektor, Aşil, Harry Potter sen olursun, Yüzüklerin Efendisi sen, Rocky, sırasında Vito Corleone, Michael Corleone, James Bond, Gladyatör, Maximus Decimus Meridius, Zagor, Red Kit, Teksas, Tom Miks, Karaoğlan, Tarkan, Malkoçoğlu… Atçalı Kel Mehmet, ne bileyim, işte her şey sensindir artık. Her şey sensin!  “Geçsem de gölgesinden tankların, tomsonların Şuramda bir kuş ötüyor Gece leylak ve tomurcuk kokuyor Haziranda ölmek zor” Eflatun renkler sarar etrafını her gece. Hatta gündüzleri de… Her leylak kokusu duyduğunda. Leylak renkli düşlerdir bunlar, artık biliyorsun. Bazen koyu pembeye yakın tonda tatlı mor, bazen beyaz, soluk sarı, bazen alaca renklidir düşler. Sümbüle benzetirsin bazen, minik çiçekleri olan sümbül, leylak renkli sümbül. İnsanoğlu ne zamandan beri varsa leylak kokulu düşler taa o zamandan beri var, biliyor musun? Milattan önce de vardık, milattan sonra da. İnsan nesli var oldukça bu renklerle boğuşan insanlar olacak. Yani, hiç yalnız kalmayacaksın, bunu bil… Övgüler yazmışlar bu düşlere. Sen de bu övgülerde olacaksın artık! Hoş geldin, yeniden!   MEHMET ÜNAL TAŞPINAR 22 EKİM 2016, Burgazada

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Ünal Taşpınar Arşivi