Halil Şahin

Halil Şahin

DÜŞMANIN PLANI VARSA



Başta İsmailağa cemaati ve Türk Hizbullah’ı gibi, güya “İslam’ı emredildiği gibi yaşayan” insanların; “Yahudi ve Hıristiyanların uşağı” olmakla suçladıkları AKP hükümetini, ‘İslamcı’ olarak kabul ettirmekte ısrarlı olan bir kesim var.

Bu kesim kendini ‘laik’ ve ‘Atatürkçü’ olarak ilan ediyor, ne tuhaf!

İslamcı dedikleri basının karşısına çıkıp, ‘Atatürkçü’ rolü üstleniyorlar. Allah’ın Kahrettiği Parazitler; ‘İslamcı’ olduğu gibi yanlış, aldatıcı ve belli bir plana hizmet eden bu kasıtlı saptırmayı ‘doğru’ olarak kabul ettirmekte o denli ısrarlılar ki, bunu başarabilmek için yapmadıklarını bırakmadılar, bırakmıyorlar da...

Onların “Ilımlı İslamcı” olmasından sözde dem vuranların, gerçek İslamcıları da “aşırı İslamcı” olarak hedef göstermelerinin ardındaki çelişkisinde; çok kirli, aşağılık ve sinsi bir plan yatmaktadır.

Bunların gerçek yüzünü, üstelik onların tabanına anlatmakta en başarılı olanlar her ne hikmetse, öncelikle, sözde AKP karşıtları tarafından hedef alınıyorlar.

Yani sözde AKP karşıtları, aslında AKP’yi ayakta tutabilmek için laik maskenin ardında gerçek İslamı ortadan kaldırıyorlar.

Yahudi ve Hıristiyanların uşağı olanlar, Türk ulusuna çok gerekmiş gibi İslamcı olarak yutturulurken; suikastlar, iftiralar, komplolar da elden bırakılmıyor. Bir devletin yönetimini ele geçirmek veya elde tutmak için hiç çekinilmeden, yıllardır bir yöntem olarak sıkça uygulanıyor.

R.T. Erdoğan’ın iktidara gelir gelmez Yahudilerden Cesaret Madalyası aldığını bilmeyen yoktur. Peki, o zat bu madalyayı neden hak etmiştir?

Onlara neyin teminatını vermiştir?

Yahudiler o Ilımlı İslamcıdan ne istediler ki, yapacağını beyan karşılığında takdirle ödüllendirilmiştir?

Anlaşılıyor ki; R.T.E’ ye verilen Cesaret Madalyası’nın ereği, AKP hükümetlerinin iktidar olduğu süreçte gizlidir.

Bunların iktidarı ile birlikte bu ülkede misyonerlik faaliyetleri özgürleştirilmiştir. Ülkede, ‘Müslümanlık’ bir tehdit haline gelmiştir. Türk milleti ‘İslamcı’ ve ‘Ulusalcı’ olarak bölünmüş ve bu gruplardan birine katılmak zorunluluğu hisseden Türk halkı; Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimini elinde bulunduran Amerikancı, Avrupacı ve İsrailci iktidar sahipleri tarafından birer tehdit ilan edilmişlerdir.

Aynı iktidar sahipleri, bebek katili teröristleri insan yerine koyup, Türk devleti adına ‘af’ dilemekten geri durmamışlardır.

AB’D ve İsrail’in “Haçlı Seferleri” başlattığı ve yalnız Irak’ta iki milyona yakın Müslüman’ın öldürüldüğü bu süreçte, iktidar sahipleri ile birlikte bu Haçlı müttefiklerin yanında saf tutanlar; ülkemizi açıkça ele geçirmekte olan Hıristiyan ve Yahudilerle diyalogu ve onlara karşı hoşgörüyü beyinlere şırınga etmişlerdir.

ABD’nin atadığı eş başkanlar bu ülkede kimsenin kolayca gerçekleştiremeyeceği alçaklık ve hainliklerin altına çekinmeden imza atmışlardır.

Bu ülkede kimisi İslamcı, kimisi ulusalcı maskenin ardına saklanmış insanların vardır. Tümünün de ortak özellikleri; AB-D ve İsrail yanlısı olmalarıdır. Amaçları da bellidir. AB ve ABD Türk devleti ile bir hesaplaşmaya girmişken millet adına sözcülük yapmak, milletin gerçek sesini kesmek ve asıl gerçeklerin üzerini örterek saltanatlarını pekiştirmektir.

Kurtuluş; gerçek ulusalcıların bir araya gelmesi ve Türk Devleti’nin ve Türk milletinin geleceğine el koyulmasındadır.

Çözüm; Bizi birbirimizi düşüren tüm hainlerin üzerine gidilmesinde ve hepsinin meydanlarda yargılanmasındadır.

Bunun için; Şundan bundan medet ummak gafletinin terk edilmesi, Türk ulusu olduğumuzun bilincine varılması gerekir.

Ulu önder Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün özdeyişi son sözümüzdür: “Resmi makam ve üniformaya dayanarak mücadele devri bitmiştir. Artık açıkça ortaya çıkmak ve milletin hakları adına gür sesle bağırmak gerekir.”

Ülkede yaşanan her halk hareketinin sonunda fark ediyoruz: Halk, “Düşmanın planı varsa, bizim de Türkiye Gençlik Birliği hareketimiz var!”  diye gökleri yırtarcasına haykırıyor. Nereye yöneleceğimizi işaret ediyor.

Geleceği de biz yazacağız. İleriyi gören Atatürk’ün, Türk Gençliğine güvenmekle ne denli haklı olduğunu hepimiz göreceğiz. Biz kazanacağız.

Namusumuz ve şerefimiz üzerine andımız var. Biz halkız ve biz kazanacağız!”

PLANI VARSA

Başta İsmailağa cemaati ve Türk Hizbullah’ı gibi, güya “İslam’ı emredildiği gibi yaşayan” insanların; “Yahudi ve Hıristiyanların uşağı” olmakla suçladıkları AKP hükümetini, ‘İslamcı’ olarak kabul ettirmekte ısrarlı olan bir kesim var.

Bu kesim kendini ‘laik’ ve ‘Atatürkçü’ olarak ilan ediyor, ne tuhaf!

İslamcı dedikleri basının karşısına çıkıp, ‘Atatürkçü’ rolü üstleniyorlar. Allah’ın Kahrettiği Parazitler; ‘İslamcı’ olduğu gibi yanlış, aldatıcı ve belli bir plana hizmet eden bu kasıtlı saptırmayı ‘doğru’ olarak kabul ettirmekte o denli ısrarlılar ki, bunu başarabilmek için yapmadıklarını bırakmadılar, bırakmıyorlar da...

Onların “Ilımlı İslamcı” olmasından sözde dem vuranların, gerçek İslamcıları da “aşırı İslamcı” olarak hedef göstermelerinin ardındaki çelişkisinde; çok kirli, aşağılık ve sinsi bir plan yatmaktadır.

Bunların gerçek yüzünü, üstelik onların tabanına anlatmakta en başarılı olanlar her ne hikmetse, öncelikle, sözde AKP karşıtları tarafından hedef alınıyorlar.

Yani sözde AKP karşıtları, aslında AKP’yi ayakta tutabilmek için laik maskenin ardında gerçek İslamı ortadan kaldırıyorlar.

Yahudi ve Hıristiyanların uşağı olanlar, Türk ulusuna çok gerekmiş gibi İslamcı olarak yutturulurken; suikastlar, iftiralar, komplolar da elden bırakılmıyor. Bir devletin yönetimini ele geçirmek veya elde tutmak için hiç çekinilmeden, yıllardır bir yöntem olarak sıkça uygulanıyor.

R.T. Erdoğan’ın iktidara gelir gelmez Yahudilerden Cesaret Madalyası aldığını bilmeyen yoktur. Peki, o zat bu madalyayı neden hak etmiştir?

Onlara neyin teminatını vermiştir?

Yahudiler o Ilımlı İslamcıdan ne istediler ki, yapacağını beyan karşılığında takdirle ödüllendirilmiştir?

Anlaşılıyor ki; R.T.E’ ye verilen Cesaret Madalyası’nın ereği, AKP hükümetlerinin iktidar olduğu süreçte gizlidir.

Bunların iktidarı ile birlikte bu ülkede misyonerlik faaliyetleri özgürleştirilmiştir. Ülkede, ‘Müslümanlık’ bir tehdit haline gelmiştir. Türk milleti ‘İslamcı’ ve ‘Ulusalcı’ olarak bölünmüş ve bu gruplardan birine katılmak zorunluluğu hisseden Türk halkı; Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimini elinde bulunduran Amerikancı, Avrupacı ve İsrailci iktidar sahipleri tarafından birer tehdit ilan edilmişlerdir.

Aynı iktidar sahipleri, bebek katili teröristleri insan yerine koyup, Türk devleti adına ‘af’ dilemekten geri durmamışlardır.

AB’D ve İsrail’in “Haçlı Seferleri” başlattığı ve yalnız Irak’ta iki milyona yakın Müslüman’ın öldürüldüğü bu süreçte, iktidar sahipleri ile birlikte bu Haçlı müttefiklerin yanında saf tutanlar; ülkemizi açıkça ele geçirmekte olan Hıristiyan ve Yahudilerle diyalogu ve onlara karşı hoşgörüyü beyinlere şırınga etmişlerdir.

ABD’nin atadığı eş başkanlar bu ülkede kimsenin kolayca gerçekleştiremeyeceği alçaklık ve hainliklerin altına çekinmeden imza atmışlardır.

Bu ülkede kimisi İslamcı, kimisi ulusalcı maskenin ardına saklanmış insanların vardır. Tümünün de ortak özellikleri; AB-D ve İsrail yanlısı olmalarıdır. Amaçları da bellidir. AB ve ABD Türk devleti ile bir hesaplaşmaya girmişken millet adına sözcülük yapmak, milletin gerçek sesini kesmek ve asıl gerçeklerin üzerini örterek saltanatlarını pekiştirmektir.

Kurtuluş; gerçek ulusalcıların bir araya gelmesi ve Türk Devleti’nin ve Türk milletinin geleceğine el koyulmasındadır.

Çözüm; Bizi birbirimizi düşüren tüm hainlerin üzerine gidilmesinde ve hepsinin meydanlarda yargılanmasındadır.

Bunun için; Şundan bundan medet ummak gafletinin terk edilmesi, Türk ulusu olduğumuzun bilincine varılması gerekir.

Ulu önder Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün özdeyişi son sözümüzdür: “Resmi makam ve üniformaya dayanarak mücadele devri bitmiştir. Artık açıkça ortaya çıkmak ve milletin hakları adına gür sesle bağırmak gerekir.”

Ülkede yaşanan her halk hareketinin sonunda fark ediyoruz: Halk, “Düşmanın planı varsa, bizim de Türkiye Gençlik Birliği hareketimiz var!”  diye gökleri yırtarcasına haykırıyor. Nereye yöneleceğimizi işaret ediyor.

Geleceği de biz yazacağız. İleriyi gören Atatürk’ün, Türk Gençliğine güvenmekle ne denli haklı olduğunu hepimiz göreceğiz. Biz kazanacağız.

Namusumuz ve şerefimiz üzerine andımız var. Biz halkız ve biz kazanacağız!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi