Halil Şahin

Halil Şahin

ÇÖZÜM: ULUSAL GÜÇ BİRLİĞİ


Adamlar bir ulusu ortadan kaldırmaya karar vermişler ya: Türkiye Cumhuriyetimiz, 2.Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda adım adım bir karşıdevrim dönemine sokuldu.

Ülkemizi yönetenlerin; “Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağız!” diyerek, seçim meydanlarında nutuk attığı yılları düşününüz!

Bu millet bu sözlere kandı ve onları oylarıyla iktidar etti. İşbirlikçi iktidarlar, 12 Eylül 1980’deki Amerikancı darbeden sonra Turgut Özal, Çiller ve Erdoğanlar örneklerinde görüldüğü gibi ABD görevlilerine dönüştü.

Dünya’da, “Küreselleşme” adını verdikleri bir süreç estiriyorlardı. Ulus devletler tasfiye edilecekti, elbette Türkiye’de de: Önce Marshal Planı uygulamaları, Kore manevrasıyla Türkiye’nin (NATO) içeri alınması ve 1999 yılı Aralık Ayı’nda da Ecevit-Bahçeli-Yılmaz hükümeti eliyle Türkiye’nin Avrupa kapısına bağlanması ardı ardına geldi.

Ulusal ekonomi, Neo-liberal programla tasfiye edildi. 12 Eylül rejimi bu uygulamanın sopası oldu. 1989 yılında Özal’ın 32 Sayılı Kararnamesiyle paranın giriş çıkışı üzerindeki denetim kaldırıldı ve ülkemiz kirli paranın cenneti haline getirildi.

Türkiye, Çiller eliyle 1996 yılında Avrupa Gümrük Birliği’ne alındı ve gümrüklerimiz büyük ölçüde kaldırıldı. Paranın giriş çıkışının kaldırılması, gümrüklerin kaldırılması, tarıma destek akçalarının kaldırılması, KİT’lerin kaldırılması, kamu hizmetinin kaldırılması yoluyla iç pazar emperyalist sermayenin talanına açıldı; üretim çökertildi; dış ticaret ve bütçe açığında rekorlar kırıldı; halk yoksullaştırıldı.

Özellikle Turgut Özal, Tansu Çiller ve Tayyip Erdoğan iktidarları, Türkiye’yi otuz yıl içinde Dünya’da eşine az rastlanır ağırlıkta bir borç yükü altına soktular.

1980 yılına dek, Dünya’nın tarım üretiminde kendisine yeterli yedi ülkesinden biri olan Türkiye, bugün beslenmede bile dışa bağımlı hale getirildi.

Başbakanlığı birilerince cebine koyulan bir zatı muhterem; 15 Şubat 2004 gecesi, “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı” olarak, “Diyarbakır’ı merkez yapma” görevini duyurdu.

2007 seçimleri sonrasında, Çankaya’nın da “sözleşmeli personel”in eline geçmesiyle, Kemalist Devrim’i yıkma süreci sonuna gelindi. Türkiye’deki Süper NATO örgütlenmesi, F Gladyo’ya dönüştü. Ülkemizde ABD güdümlü bir Gladyo-Mafya-Tarikat rejimi kuruldu.

Bundan böyle şeyhler, müritler, mensuplar ülkesinde; istenildiği kadar, her dört yılda bir sandıklar konsa da, ülkede halk yönetimi değil, halk avcılığı hüküm sürer olmuştur.

Çünkü yaşanan rejim, demokrasi olmaktan çıkarıldı: “demokrasi” adı verilen rejim, ABD’nin Irak’a bir milyon insanı katlederek götürdüğü “demokrasi” örneği maskaralığa dönüştü.

Oysa demokratik devrimin özü; bağımsız bir millî devlete sahip olmak ve ağalık, beylik, şeyhlik gibi ortaçağ kurum ve ilişkilerinden kurtulmaktır; özellikle köylünün toprak sahibi edilerek özgürleşmesidir.

İşbirlikçi iktidarlar sayesinde Türkiye sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusu etkisizleştirilmektedir. Sanki iktidarın yaptırım gücü, Irak’ı işgal etmiş olan ve Türkiye’yi işgal tatbikatları yapan ABD ordusudur.

 Türkiye’yi Batı’dan sıkıştırıp Güneydoğu’da teslim alma planı. “Kıbrıs Açılımı” olarak sunulmaktadır. Türkiye, Akdeniz üzerinden de baskı altına alınarak Güneydoğu’da teslim olmaya zorlanmaktadır. Kıbrıs-Kerkük hattı, yalnız Türkiye için değil, bütün gelişen dünya ve barış isteyen insanlık için bir savunma hattına dönüşmüştür.

O nedenle 15 Temmuz martavalıyla bir “sivil darbe”den söz etmek, hem yaşananları açıklamaz; hem de çok yanıltıcıdır.

Ülkemizde tarikatların siyasal temsilcisi olanların Alevî Açılımı da, milletimizi mezhepsel ayrışma ve çatışmalara sürükleme programının uygulaması olarak gündemdedir. Amaçları, Sünni kitlesini Sünni yobazı yapmaktır; Alevi kitlesini Alevi yobazı yapmaktır.

Etnik yobazlık yanında mezhepsel yobazlıkların azgınlaştırılmasıyla ulusu bölme tasarımı uygulanmaktadır.

Dünya ve bölgemiz yeni bir devrim dönemine giriyor. Bütün veriler, Dünya’da 1970’lerin ortasından bu yana yaşanan yarım asırlık gericilik döneminin sonuna geldiğimizi gösteriyor.

Çünkü emperyalizmin krizi sistemi temellerinden sarsmaktadır. Gelişen Dünya’nın ufku aydınlıktır.

ABD saltanatının sarsılmasıyla birlikte Türkiye’deki BOP Eş Başkanlığı yönetimi de kaçınılmaz bir yıkılışın içine yuvarlanmıştır.

Şu anda ABD, İsrail’in yanında ikinci bir İsrail oluşturmak, başka deyişle Kukla Kürdistan’ı resmileştirmek ve genişletmek yoluyla Ortadoğu’daki mevzilerini pekiştirmek çabası boşa çıktı.

Neo-Osmanlı planı masalları, Türkiye’yi tuzağa düşürmek için uydurulmuştur.

Bu durumda; Türkiye’nin devlet ve toplum olarak yeniden kurulması, tarihin gündemine girmiştir. Türkiye’yi Kemalist Devrim temelinde yeniden örgütlemek, bir varlık yokluk sorunu haline gelmiştir. Önümüzdeki dönemde; bağımsızlık ve aydınlanma eksenli ulusal hareket ile emekçi çıkarlarını savunan işçi, kamu emekçisi, köylü ve esnaf mücadelelerini birleştirmek, başarıya ulaşmanın birinci şartıdır.

Ulusal savunma sanayisini kurmak ve bağımsız millî istihbaratı yeniden örgütlemek. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dünya merkezlerinden bağımsız yaptırım gücünü geliştirmek ve pekiştirmek için, Türkiye’nin başta insan kaynakları olmak üzere bütün olanaklarını değerlendirecek topyekûn savunma kavramı ışığında millî savunma sanayisinin inşasına hız vermek, Türkiye’nin silah kaynaklarını belli merkezlere bağımlılıktan kurtarmak ve çeşitlendirmek öncelikli görevlerdir.

Öncelikli sorun: Bağımsızlık. Bağımsızlığı amaçlamayan ‘Laikçilerimiz’ özde değil sözde laiktirler. İktidarın kaynağı Tanrı değil, halktır.

O nedenle milli egemenlik, yani bağımsızlık yoksa laiklik hiç olmaz. Türkiye bağımsız olabildiğince laik olmuştur. Demek ki; sorun, halkta değil öncüde düğümleniyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi