Turan Akkoyun

Turan Akkoyun

CASUS LAWRENCE İLE AFYONKARAHİSAR BAĞI

Birinci Dünya Savaşı, Türklük aleminde tedavisi mümkün olamayacak şekilde derin yaralar bırakacak kadar yıkıcı olmuştur. İlim, sanat, edebiyat gibi pek çok açıdan münakaşa edilen ve edilmeye de devam edecek gibi görünen bu olayın yüzüncü yılına da erişmiş durumdayız. O yüzden birbirinden farklı hususlar da araştırmalara konu olacaktır. Burada Birinci Dünya Savaşında Ortadoğu coğrafyasının ve bilhassa Arabistan diyarının elimizden kayıp gitmesine zemin hazırlayan, bu sebeple hakkında "Arap Lawrence/ Arabistanlı Lawrence" diye filmler çekilip, eserler kaleme alınan Biritish İstihbarat Servisinde belki de sıradan bir ismi binbaşı,  arkeolog, casus ve yazar Thomas Edward Lawrence ile Afyonkarahisar bağlantısı haklı olarak dikkat çekici olabilir. Bu coğrafi bir bağlantı değildir. Dünya savaşının başlamasından iki yıl kadar önce dünyaya gelen ve Afyonkarahisar'da Cumhuriyet devrinde yetişen simalardan bir tanesi olan Osman Nebioğlu ile doğrudan ilişkilidir. Osman Nebioğlu "Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşaması"nı esas kabul eden yeni devletin muasır medeniyetler hedefini aşma hedefinde doktorasını Almanya'nın Göttingen Üniversitesinde tamamlamış ve 1940 yılının ortalarında Türkiye'ye dönerek akademik birikimini ülkesi için değerlendirme yoluna katılmıştır. Afyonkarahisar'ın Güney köyünde dünyaya geldikten sonra önce vilayet merkezine, oradan Adalar Denizinin incisi durumundaki İzmir'e, daha sonra da kültürel mazimizin merkezi İstanbul'a yerleşmiştir. Belirtildiği üzere oradan da Lisans üstü eğitim için Atatürk devrinde Almanya'ya gitmiş, başarılı ikmalinden sonra da tekrar İstanbul'a  yerleşerek basın-yayın aleminde mevki almış memleketin kültürel düzeyinin yükselmesi yolunda gayret içine girmiştir. Bu sektörde de hizmetleri olmuştur. Tam bu noktada Afyonkarahisarlı Osman Nebioğlu ile British casus Lawrence'nin yolları beklenmedik bir şekilde kesişir. Kesişen yol casusluk ya da bilimsel araştırma değil sinema sektörü ve hukuki sorumlulukla alakalıdır. Zira kayıplar yaşanmış bundan sonrası filmlere kalmıştır. Filmlerle tarih şuurunun şekillendirildiği inkar edilemez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Ayrıca böylelikle iş sektörünün de canlı tutulduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Hollywood bunu kendince defalarca kurgulamıştır. Türk sinemasının önemli sembollerinden birisi Osman F. Seden, 1952 yılında çok başarılı bir şekilde Kanun Namına filmini çeker. Gerek sektöründe gerekse basında hak ettiği takdiri alır. Alkışlar kısa sürelidir onun devamı için daha da ileri çıkmak lazım gelir. Başarı bir sonuç değil basamak ve tercihtir. Çıktığınız basamakta kalırsanız, çok geçmeden başarınız anlamını yitirir. Hatıra ile hasreti birbirine karıştırmadan yürünmelidir. O da elde ettiği başarı ile yetinmek istemez. Hemen aynı kadroyla da bir casusluk filmine girişir. Sanat aleminde hedefe ulaşabilmek için öncelikli kural hayal ile başlamak ve onu eyleme dönüştürebilmektir. Sanat açısından bakıldığında hemen önceki filminin aksine bunda son derece başarısızdır. Konuda da cılız ve çorak kalmış görünmektedir. Başarısızlık aynı alandaki iki temelden kaynaklanmaktadır.

1. Casusluk genel kültürünü karşılamayan

2. Türklüğün varlık kavgasının casusluk tarafını ifade etmekten uzak bir senaryo söz konusudur. Aslında ortada ciddi manada bir senaryo dahi bulunmamaktadır. Cahil cesareti denilen hususun burada çok net olarak yaşandığını söylemekte bir sakınca yoktur. Fakat hiç denenmemiş yollardan yeni sonuçlar ve başarıların elde edilebileceğini inkar edemeyiz. O yüzden ilk defa çıkılan yollar tutkuyla başlar, zahmetle gelişir. Zahmete girmekten çekinenler ya da zorluklar karşısında pes edenler başladıkları noktada bile kalamazlar. Her alanda bunun örneklerini görmek ve sıralamak mümkündür. Çekilmesi düşünülen filmin temelinde Seden'in inanılmaz tutkusu yatmaktadır. Tutku sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Zira çok nazik, farklı, güncel ve iddialı bir konuya doğru yelken açılmıştır. Alışılmış tarihi filmlere de alternatif olabilecek bir eser ortaya çıkarma niyetindedir. Çünkü tekrarlanan filmlerde ulaşılan nokta kendisini tatmin etmemektedir. Bu noktada İngiliz Kemal örneğini ağır basar. Bunun için onun hatıralarından hareket edilecektir. Problem de tam burada ortaya çıkar. Bilindiği gibi kahraman gerçek adıyla Tomruk hatıralarını filme aktarmak üzere Erman Filme satmıştı. Seden'in çalıştığı Kemal Film, rakipleri Erman Filmden film çekim hakkını talep ettilerse ret cevabı aldılar. Bu ortamda izin vermede sıkıntı olmasa bile böyle bir konunun rakibe kaptırılma düşüncesi etkili olmuştur. Filmi çekim düşüncesinden vazgeçmek son derece akılcı olacaktı. Vazgeçmek de olumsuzlukların başlangıcıdır. Önünüze çıkan olumsuzlukları görmezlikten gelerek veya ortadan kaldırmadan ilerlemek mümkün olmadığına göre onu yok etmek lazımdır. Burada Lawrence'nin yolu kendiliğinden Afyonkarahisar'a daha doğrusu bir Afyonkarahisarlıya düşer. Bir casusluk filmi için iyi zaman yakaladığını düşünen Osman F. Seden rakipleri olan Erman Film'den ret cevabı alınca, hayatta olan Tomruk'tan onlara aktardığı dışındaki hatıralarını aktarması karşılığında yüklü miktarda telif ücreti teklif eder. Onun daha önce yazılanlardan çok daha fazla maceralarının olduğu dillerde dolaşmaktadır. Tomruk ilgi duyulan yaşamıyla herkesin gözü önündedir. Hatıralarının çok azını önceki filmcilere aktardığı dillendirilmektedir. Yeni hatıraların aktarılmasını hiç kimse yadırgamayacaktır. Buna bir de Birinci Dünya Savaşı'nda düşünce ve eylem açısından Arapları Osmanlı Devletine karşı yönlendirerek Türkleri en büyük darbeyi vuran Lawrence ile "hayali" bir İstanbul karşılaşması eklenir. Eklemenin "hayali" olduğu filme yazılır. Sinema sektörünün Osman'ı ile Afyonkarahisar'ın Osman'ı Büyükada'dan arkadaştırlar. Filmci, yayıncı adaşına "size İngiliz Kemal, Lawrence'e Karşı isimli bir kitap yazacağım ama telif istemiyorum" dediğince yayıncı, filmci adaşına hedefine kilitlenmiş bir kartal misali "ne zamana hazır olur?" sorusunu yöneltecek "2 hafta içinde" cevabını aldığında yetiştirebileceğini belirtir. Kitabın telif şartı yoktur ancak etrafa duyurulmasını sağlama talebi bulunmaktadır. Seden için kazanç ücretle değil eserle olacaktır. Görüşmeden üç hafta gibi süre geçtikten sonra eser Afyonkarahisarlı yayıncıya teslim edilir. Böylece Arabistanlı Lawrence'nin yolu, öldükten sonra Afyonkarahisar ile keşişmiş olur. Bu durumdan elbette en fazla rahatsız olan Erman Film hukuki itirazını gerçekleştirmiş olmasına karşın yargı Osman F. Seden'in yazmış olduğu eserini, kendinin filme çekmesinde itirazı haklı bulmadığından, film hem çekilmiş hem de başarısız senaryoya rağmen inanılmaz bir ilgi görmüştür. Belirtilmesi gereken bir başka husus da kitaptaki isim yerine film afişinde Atatürk'ün Casusu İngiliz Kemal Lawrense Karşı başlığının kullanılmış olmasıdır. Bu da seyircinin ilgisini artırmaya yönelik bir hamle olarak kabul edilebilir. Seyircinin ilgisinin yüksek olmasında afişteki isim hamlesinin etkisi olduğunu kabul etmek durumundayız. Senaryonun akışındaki basitlik, mantığa ters düşen hatalara karşın dar bir kadro ile değil oyuncusu bol, figüranı zengin bir film çekildi. Devrin dikkati çeken tiyatro sanatçılarından Gülistan Güzey daha başka isimlerle gerçekleşen takviye, milli duygu ve ruha gösterilen ilgi ile birleşince herkesi şaşırtan bir "kasa başarısı" elde edilmiştir. Doç. Dr. Turan AKKOYUN Afyon Kocatepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Başkanı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Turan Akkoyun Arşivi

UYUM

17 Nisan 2016 Pazar 18:09

KONAK

28 Mart 2016 Pazartesi 09:20