Halil Şahin

Halil Şahin

BU HESAP SORULMALI


Birinci Dünya Savaşı’nda 150 bin askerimiz İngilizlere esir düşmüştü. Bu esir askerlerden bir kısmı da Mısır’ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı’na hapsedildi.

Kampın tam adı; “Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-I Harbiye Kampı” idi. İşte bu kampta, 1918’de Filistin Cephesi’nde tutsak düşen, 16. Tümen’in 48. Alayı’na bağlı Osmanlı Askerleri, iki yıl boyunca tutuldu. Hem de her türlü işkence, eziyet, ağır hakaretler ve aşağılamaya

maruz kaldılar. Böylesi insanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi…

Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları, azılı Türk Düşmanı haline gelmişlerdi.

Savaş bittiği halde, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, İngilizlerin işine gelmedi. Çünkü olası yeni bir savaşta, bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından beyinlerine işlenmişti. Çözümü, hesabını bugüne değin vermedikleri toplu katliamda buldular…

Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla arınlık havuzlarına sokuldu. Suya normalin çok üzerinde krizol katılmıştı. Mehmetçikler haşlandılar ve kâh dipçik darbeleri ile olmazsa başlarının üzerine ateş edilerek çömelerek başlarını suya sokturttular. Başını sudan kaldıran, artık göremiyordu. Çünkü gözleri yanmıştı…

15 000 askerimiz kör oldu. Bu vahşet, Milletvekilleri Faik ve Şeref Beylerin bir önergesiyle;

Olayın faili olan İngiliz doktorun, Garnizon Komutanı ve askerlerinin cezalandırılması için 25 Mayıs 1921 tarihinde TBMM’ de görüşüldü.

Ancak, yeni kurulan devletin bin türlü derdi, TBMM’nin ağır sorunlarla uğraşması nedeniyle bu hesap sorma işi unutuldu gitti.

Ama bakınız, onlar kendilerine yapılan ufacık aleyhte hareketleri unutmuyorlar. Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunarak “hem suçlu hem güçlü” konumuna soyunuyorlar.

Anımsayacaksınız: ABD’nin Füze Kalkanı’yla Milletimiz ateşe sürülüyordu. Erdoğan iktidarı, Amerikan Füze Kalkanının Türkiye’ye yerleştirilmesini kabul etti. Füze kalkanına evet diyerek, gerçekte Kukla Devlet’in Türkiye’nin Güneydoğusunu almasına ‘evet’ demekteydi.

Anlaşılmıştır ki, Füze Kalkanı; Tayiplerin Eş başkanlığıyla gönendikleri ve kıvançla itiraf ettikleri, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi uygulamasıdır.

Füzelerin, Türkiye’nin çıkarları ve güvenliğiyle en küçük bir ilgisi olmadığı gibi; aksine, Türkiye’nin güvenliği tehlikeye atılmıştır.

Görülüyor ki; tehlikenin kaynağı komşularımız ve diğer Asya ülkeleri değil, ABD ve NATO’dur.

Yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi denen ise Abdullah Gül’ün, ABD Dışişleri Bakanı Powel ile 2 Nisan 2003’te imzaladığı, “iki sayfa dokuz maddelik gizli anlaşmanın” uygulamasıdır.

Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra Amerikan Çekiç Gücü’nü Türkiye’ye konuşlandıranlar, Irak’ın Kuzeyinde Kukla Devlet’in kurulmasına yol açtılar.

Tayyip Erdoğanlar elan, milleti yanıltmak için, utanmadan “dediğimiz oldu” diyorlar. Bu yalanları hiç de yüzlerini kızartmıyor.

ABD çöküşe giderken, maceralara atılmaktadır. Ama Türkiye; ABD’nin jandarması, topraklarımız da küresel eşkıyanın silah deposu haline getiriliyor.

Türkiye ve Türk Ulusu ABD’ye mecbur değildir!

Türkiye başını dik tutabilir ve tutacaktır!

Özellikle 60 yıldır Türkiye’nin başına ne bela geldiyse, arkasında hep NATO var. Kontrgerillasıyla, F Tipi Gladyosuyla, Türkiye’nin yurtseverlerine, Türk Ordusu’na tertipler tezgâhlayan; Maraş, Çorum, Sivas, 1 Mayıs katliamlarını kurgulayan; Uğur Mumcularımızı, Eşref

Bitlislerimizi katleden Süper NATO ve işbirlikçileri değil mi?

Unutulmamalıdır ki; TBMM’nin izni olmadan füze kalkanının Türkiye’ye yerleştirilmesi, Anayasa ihlalidir.

Anayasa’nın 92. Maddesine göre Türkiye topraklarında yabancı ülke askerlerinin konuşlandırılması TBMM’nin iznine bağlıdır. Ne ikili antlaşmalarını, ne de Türkiye’nin ulusal güvenliği ve geleceğini tehdit eden böylesi konuları Meclis’e getirmiyorlar.

TBMM; görev ve yetkilerine sahip çıkmalı, konuyu gündemine almalı ve tüm dayatmaları reddetmelidir.

 Oysa 50 yıldır Türkiye’ye yönelen her türlü tehdide karşı kararlılıkla sürdürülen, Tam Bağımsız Türkiye için bir mücadelemiz var. Millet bu savaşımı görmeli. Halkımız, en kısa zamanda yapılacak seçimlerde destek vermelidir.

Çünkü her geçen saniye, durum daha vahim bir hal almaktadır.

O halde bütün yurttaşlarımız, vatanseverliğin kalesinde açılmış olan Vatan mücadelesine katılmalıdır. Başkaca bir seçeneğiniz yok!

Bu hesap sorulmalı diyorsanız, bakın bakalım; faillerinden o hesabı soracak bir kurum var mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi