Halil Şahin

Halil Şahin

BİT YENİĞİ

  Türkiye; 1980’li yıllara, 24 Ocak Kararlarıyla girmişti. 1980’lerde Amerika-İngiltere ekseninde başlatılan “Yeni liberal” üçüncü küreselleşme dalgası, kapitalist dünyanın merkezini olduğu kadar çevresini de yeniden düzenleme ihtiyacındaydı. Çevre ülkelerinin iddialı sanayileşme programlarını terk ederek, üçüncü küreselleşme dalgasına ticaret üzerinden eklemlenmesi öngörülüyordu. Anımsayacaksınız; 1978-1982 döneminin 4. Kalkınma Planının 24 Ocak Kararlarıyla ikamesi tam da bunu içeriyordu. İşte tam bu demde Türkiye için; ek olarak, ılımlı bir ‘İslam’ modeli de öngörülmüştü. Ancak; kısa sürede kapsamlı bir gelir bölüşümü bozulmasını içeren bu modelin, askeri rejim olmaksızın başarılması olanaksızdı. O nedenle 12 Eylül Darbesi’nin öncelikli hedefi, IMF’nin 24 Ocak Kararlarını uygulanabilir kılmaktı. Türkiye’nin bağımsız karar alma reflekslerinin köreltilmesi, siyasetçisinden üst düzey bürokratına dek neo-liberal ideolojinin kök salmasının sağlanması ve bu kesimlerin yeni modelin alternatifsiz olduğuna ikna edilmeleri gerekiyordu. Bu uğurda büyük bir ideolojik saldırı başlatıldı; buna çok önemli kaynaklar bağlandı. Evren’in başlattığını, Özal tamamladı. 1995 seçimlerinde sandıktan Refah Partisi’nin çıkması, arzulanan bir durum değildi. Bu yüzden, Atlantik ötesi dürtülerle 28 Şubat 1997 muhtırası gerçekleştirildi. Daha sonrasında da; sistem tarafından ehlileştirilerek neo-liberalizme kazanılmış ve Amerikancı İslam dışına çıkmayacağına ikna olunmuş hareket olarak AKP, ABD’nin tam desteğini alarak 2002’de iktidar edildi. AKP, iktidarının ilk yıllarında AB’nin de tam desteğini alma stratejisini uyguladı. 2000’li yılların bütününde gerçekleştirilen büyük ekonomik dönüşüm, bunun hukuki altyapısının da oluşturulmasıyla sağlandı. İktidar, yargıya dönük operasyonda Anayasa Değişikliği Paketiyle büyük bir adım attı ve güçler ayrılığını güçler birliğine dönüştürmede büyük bir yol almış oldu. İP ve DP’ni gözetim altına alanlar, CHP ve MHP’yi bölmeyi ya da eritmeyi de hedefe aldılar. O günlerde İP’e yapıla gelenlere seyirci kalanları bir telaştır almıştı ve Kılıçdaroğlu’nun Avrupa’ya çıkarak şikâyetlerde bulunmasının, Bahçeli’nin de yurt içindeki feveranlarının nedeni buydu! Ekonomisi dışa bağımlı, dış kaynak girişleri olmadan ekonomisini çeviremeyen, büyük dış açıklar vermeye ve büyük dış borçlar biriktirmeye yazgılı olan ve dolayısıyla bağımsız iktisat politikası kararları alamayan bir iktidar türü, tam da Batı’nın egemen güçlerinin sevdiği bir türdür. O nedenle yıllarca Türkiye’ye ve iktidarına sürdürülen övgüler bu yüzdendi! Siz ABD ve AB’nin yönetimdeki siyasetçisi olsanız, size her türlü tavizi vermeye açık olan böylesine bir iktidarı mı tercih edersiniz, yoksa bağımlılık konusunda çekinceleri olan yani sizin ve firmalarınız açısından belirsizlikler taşıyan bir iktidar türünü mü? İşte yapılan kavganın gerçeği bu, bit yeniği burada! Demek ki; içimizde ve dışımızdaki İsrail’in elini sokamadığı bir parti seçeneğini ortaya çıkarmamız, yaşamsal önemdedir. TBMM’de muhalefet grubu olmak yetmez. Amerikan Kulu Parti’yi iktidarı getiren güçlere göz kırpıp, onlarla işbirliği yapar, “onu tercih etme, beni al” dersen, “iktidara geleyim de nasıl gelirsem geleyim, iktidardakiler de ne yaparsa yapsın” gibi bir anlayış kabul görür mü? Ortada millete ve demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasal partilere oynanan oyunlar o denli çok ki; seç beğen al cinsinden çeşit çeşit! Sizin için biricik seçenek: ulusalcı özelliğinden dolayı ulusalcı kimliğe sahip siyasi partileri ve kurumları teslim alarak; ülkeye, millete ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne hizmetlerinin önünü kapamak isteyen güçlerin oyununu bozmak değil mi?  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi