Saime Bircan Sak

Saime Bircan Sak

Benim Adım Güz

Saime Bircan Sak “Güze durdu yüreğim, /Göçe durdu./Döküldü hüzünlerim yaprak yaprak/ Adım güz oldu./Güze durdu yüreğim,/ Göçe durdu./ Dizelerim terk eyledi içimdeki yurdu./Bir Anka kuşu havalandı iklimimden,/ Kanadında haberci Hermes./Mısralar savruldu şiirlerime Anka’nın/ tüylerinden,/ Baksın, görsün istedim herkes./”   Âşık Veysel Görme Engelliler İlköğretim Okulu’nda Türkçe öğretmenliği yapan Emine İşler’in  ‘Benim Adım Güz’ adlı şiir kitabından aldım bu dizeleri. İçindeki engin yurdundan savrulan dizeleri herkes görsün, bilsin istiyor. Dışa dönük, kendisiyle barışık, özgüveni yüksek bir genç kız Emine. 1981’de Kütahya’nın Emet ilçesi Güldüren köyünde görme engelli olarak doğmuş. “Nedeni belli mi” diye sorduğumda; “Herhalde akraba evliliği, annemle babam amca çocukları” diye yanıtlıyor. Göz damarları kuruduğu için görme olasılığının olmadığını öğreniyorum çayımızı yudumlarken. Bu durumun onu çok fazla rahatsız etmediğini böyle bir ortamın içine doğduğu için, koşulları ona göre yönlendirdiğini, onunla baş etmeyi öğrendiğini söylüyor. “On yedi kişilik geniş bir evde büyüdüm. Her aileye bir oda verilmişti. Annem babam, kardeşim bir odada kalırdık. Gündüz herkes çalışırdı. Biz çocuklar oyun oynardık. Ben hiçbir oyundan geri kalmazdım.” Ne güzel büyük bir ailede büyümek, sevgi kanallarının çok olması… derken Emine, ataerkil ailede pek de öyle olmadığını, sevginin öyle herkesin yanında gösterilmediğini anımsatıyor. “Ama dedem başkaydı… Benim şiir sevmem, sanata yakınlık duymam onun etkisidir sanırım. /Büyürüm gölgesinde haşmetinin./Gözlerinin rengini bilmediğim,/Sesinden masallar dinlediğim,/ Beni ben yapan,/ Acılarıma kavalıyla name tutan adam./ Dedemdi o benim… Ama en çok da insan…/ Dokuz yaşına kadar köyde dedesi ona masallar anlatır, kaval çalar, radyo dinletirmiş. Bir gün Tıp Fakültesi Hastanesinde görme engelli birisi İzmir’deki Âşık Veysel Görme Engelliler İlköğretim Okuluna gitmesini öğütler. Baba karşı çıkar önce “ Ben bir çocuğa bakamayacak mıyım?” der. Sorun bakmak değil onu geleceğe hazırlamak ve kendine yetebilen bir birey olmasını sağlamaktır önemli olan. Bu okul onun yaşamını değiştirecektir. Köyünden, ailesinden, dedesinden uzakta sekiz yıl özlemle geçer. ‘Gece Kuşları’ şiirinde bu yalnızlığın, özlemin izlerini görmek mümkün. “Gece kuşları,/ Tırnaklarımda sızı;/ Parmaklarımda acıların en yalnızı…/Yüzüm aynasıdır en hüzünlü sonbaharın;/Yüzüm gölgesidir rüzgârda savrulan yaprakların./ Yapraklar ağaçları terk eder mi gece kuşları? Sonbahar bir gün ilkbahara döner mi?/ Büyüyünce masallarla yakılmış küçük umutlar söner mi?/ Umudu hiç sönmüyor küçük kızın./ Gece kuşları,/Beni kanatlarınıza alın da öyle çıkalım yokuşları./ Ona kanat olan insanlarla karşılaşır yaşamında. Sekiz yılı tamamladığında  parasız yatılı sınavını kazanır ve İnönü Lisesinde yatılı olarak okumaya başlar. Burada başka görme özürlü arkadaşlarıyla birlikte Gönüllü Okuyucuların yardımıyla eğitimini sürdürür. Ne yazık ki gören öğrencilerle aynı dersleri görüp aynı sınavlara girer. Bunun ne denli zor olduğuna ben de tanık oldum. O yıllarda gönüllü okumaya gidiyordum. Benden istedikleri dersleri okuyordum. Onlar izliyor, not alıyorlar, bazen soru soruyorlardı. Biz de becerebildiğimiz ölçüde yanıtlamaya çalışıyorduk. En zorlandığımız bölümler: grafikler, resimler, şemalar, denklemlerdi. Gördüğümüz için bize kolay gelen şeyleri anlatmakta zorlanıyorduk. Nasıl olup da görenlerle aynı koşullarda eğitim verildiğini ve sonuç istendiğini bir türlü aklım almıyordu. Emine’yle o dönemde tanışmıştık. Azimli, istekli ve çalışkan bir öğrenciydi. Lise birdeyken ileri sınıftaki arkadaşlarıyla üniversiteye hazırlık soruları çözmeye başlamıştı. “Bir ara babam işsiz kaldı. Amerikan Koleji’nde öğretmenlik yapan Özdem Lostuvalı, ve görme engelli öğretmenim Emine Ortakaya’nın desteklerini hiç unutamam. Beni dershaneye yazdırdılar. Özdem öğretmen okulda bir sosyal sorumluluk projesi oluşturup öğrencilerini de yönlendirmiş, görme engelliler konusunda onlarda farkındalık yaratmayı başarmıştı. Ayrıca yeni gönüllü okuyucularla tanışmamızı da sağlamıştı”  Liseden mezun olunca ilk tercihi olan 9 Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümünü kazandı. Üniversiteye on kilometre uzaklıktaki bir yurtta kaldı. “Ne güzel günlerdi!” diye anımsıyor gülümseyerek. “Bazen o yıllara dönsem o servisle okula gitsem diye düşündüğüm oluyor” diye ekliyor. Gerek lisede, gerek üniversitede Braille alfabesiyle yazılmış yeterli kaynak olmayışı en büyük zorluk görmeyenler için. “Atamayı beklerken bir halı fabrikasında iş buldum. Altı ay telefonlara baktım. Parası azdı ama olsun. Bana yetti.” Diyor alçak gönüllü bir gülümsemeyle. 2006 yılında sözleşmeli olarak İzmir Bornova Gürpınar İlköğretim Okulu’nda Türkçe öğretmeni olarak göreve başlıyor. Çocukları ve mesleğini  çok seviyor. Resimler çiziyorum şiirinde onun toplumsal duyarlığını meslek aşkını nasıl yaşadığını görebiliyoruz. “ Küçük bir sınıftayım,/ Otuz çocuğun karşısında duruyorum./ Hiroşima’yı anlatıyorum onlara;/nefes alış verişlerinde üç bin öfkeli çocuk buluyorum./ Resimler çiziyorum,/Küçük bir kız çocuğunun içindeki acıya dokunuyorum./Sessiz geminin götürdüğü annesine ağlıyor çocuk,/ Çocuğun gözlerinden dökülen yaşlar inci boncuk./Resimler çiziyorum,/ Kara tahta önündeyim,/Tahtaya “bilim” yazıyorum./ “Akıl” diyorum, gelecek diyorum./ Çocuklarımın kalbine umut kazıyorum. Resimler çiziyorum,/Benim çocuklarım bir daha ağlamayacak seziyorum./ Öğrencileriyle çeşitli etkinlikler, şiir dinletileri hazırlıyor. Velilerle de ilişkileri çok iyi. Kısaca halinden memnun. Ancak 2012 yılında eğitimde 4+4+4 sistemine geçilince tayin istemesi gerekiyor. Çünkü okulun birinci kademe olarak öğretime devam etmesine karar veriliyor. Böylece mezun olduğu Aşık Veysel Görme Engelliler İlköğretim Okulu’na Türkçe öğretmeni olarak atanıyor ve bugün de orada sürdürüyor çalışmasını. 2012  yılının Eylülünde “Benim Adım Güz” şiir kitabı yayımlanıyor Sokak Kitapları Yayınlarından. Sonbaharın hüznü, yalnızlık, uzak, karanlık akıp gidiyor bu şiirlerde. “Ceketine sığın ey kış,/Sen git, ceketine sığın./ diyecek kadar da cesur. Böyle güçlü, direngen görünümünün ardında nasıl kırılgan, naif, sevecen, umutlu bir yürek saklıyor Emine. Bunu anlamak için şiirlerini okumak yeter. Annesi için yazdığı bir şiirde; “Büyüttüm kendimi senin düşlerinle ben,/Sen beni küçük bir çocuk sanırken./Sana yollar açtım kendi içimden/Okşayışlarından uzak ruhum kanarken./ Büyüdüm annem,/  Acıların onu büyüttüğünü söylerken “Kadınlık zordu ülkende annem/ Ama anneliklerin en zoru da seni seçti./Kaygılar doğurdun benimle beraber,/Sorular zorluklar doğurdun./Acılarını ekledin sancılarının üstüne/ Ve beni sessiz endişelerinle yoğurdun./ Annesinin kaygılarını, korkularını da derinden yaşayan Emine bu zorlukların üstesinden gelmiş, çalışarak, kendi ayaklarının üstünde durarak yaşamını sürdürüyor. Kredi çekerek küçük bir ev aldığını öğreniyorum sevinerek. Öğrencilerini TEOG sınavına hazırlıyor şimdilerde. “Köyde kalsaydım şimdiye çoktan evlenip çoluk çocuğa karışacaktım. Hayatımdan memnunum. İkinci kitabım için şiirlerimi hazırlıyorum. Yazmak mutlu ediyor, beni tamamlıyor.” Yazımı zor koşulları yenerek başarılı olmuş bir genç kadının yaşam öyküsünün örnek olmasını dileyerek onun dizeleriyle bitiriyorum. “Gözlerin benim…/ Gözlerin benim cennetim…/Gözlerin yeşil bahçesidir/Bayram sabahlarında çocuk sevinçlerimin./Gözlerin ela bir beladır…/ Görmeksizin kendilerini her gün,/Görürmüşçesine bakmaktan vazgeçemediğim gözlerin…/ Gönül gözün sağ olsun sevgili Emine.     

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Saime Bircan Sak Arşivi