Bel fıtığının hikayesi

Bel fıtığının hikayesi

Yıllar önce tıbbiye 2. veya 3. sınıfta iken komşu teyzemizin bel fıtığı olduğunu ve ameliyat olacağını öğrenmiştim. Oturduğumuz yer yokuştu ve komşumuz sanki bacağını arkadan taşıyarak rampayı zorlukla çıkıyordu. Ameliyatına izin alarak girmiş ve asistan beylere hayran kalmıştım. Komşumuz tamamen iyileşince –tamam- demiştim, ben cerrah olacaktım, hem de en büyüğü Beyin Cerrahı olacaktım. Aradan yıllar geçti ve asistanlığı da sayarsak 25 yıldır beyin cerrahisi içindeyim. Yılda on bin bel fıtığı hastası ile ilgileniyor ve yaklaşık 400 tane bel ameliyatı yapmaktayım. Yani bir nevi hayallerim gerçek olmuştu. Birçok insanın kabusu bizim uğraşı alanımızdı ve aynı zamanda 24 saatimizi alıyordu. Neydi bel fıtığını önemli kılan, neden internette en fazla aranan hastalık grubunu oluşturan bu sihirli aynı zamanda sıkıntılı hastalık. Aslında fıtık her yerde olabilirdi. Ama belde olanı farklı bir şeydi. Kasık fıtığı olanı herkes fark etmeyebilir ama bel fıtığı olanı yürümesinden aldığı raporlardan herkes fark edebilir. Herkesin ama herkesin ya hasta ya hasta sahibi olarak ya da bilgi sahibi olarak konuştuğu yorum yaptığı bir durumdu. Allah insanı ayakta yaratmıştı. Ona bahşedilen birçok nimetten bir tanesi de ayakta durması, iki ayağıyla yürüyebilmesi, ellerini kullanabilmesidir. Bu sayede cerrah, ressam, müzisyen, edebiyatçı, şoför, usta, zanaatkar ve pilot olması gibi hareketli omurgası sayesinde her türlü hareketi yapabilmesidir. İnsanlara ait bir hastalık mıdır bel fıtığı? Genel anlamda evettir bu sorunu cevabı. Hayvanlarda daha çok karın fıtığı görülürken bu bizlerde bel fıtığı olarak ortaya çıkar. Çünkü kol ve bacaklarıyla yere paralel hareket eden bir hayvanın disklerine binen yük sıfır gibidir, ona basınç uygulayacak bir kuvvette yoksa niye olsun ki. Veteriner hocalarımız son yıllarda özellikle köpeklerde (yaramaz köpeklerde) sıklıkla görüldüğünü söylemektedir. Ama bizim disklerimiz ayakta dururken bile basınç altındaydı hele de eğilirken ağır kaldırırken bu daha çok artacaktı. ‘’Neydi bu disk sanki basınç sanki fizik dersi mi anlatılıyor?’’ denilebilir. İçi ketçap dolu bir hamburger ekmeğini düşünün ya da içi çikolata dolu bir drajeyi. Onları elinizde veya ağzınızda sıkmazsanız veya çiğnemezseniz bir şey olmaz. Ama ya tersini yaparsanız (haylaz çocuk) her tarafınız ketçap ya da çikolata olur. Problem var! Anneniz ya da eşiniz ya da siz etrafı temizlemek zorundasınız. Temizlemesek ne olur? Bizim diskimiz patlarsa ne olur?  Çeken bilir…  Beyin cerrahları var ya (aslında omurga cerrahı da denebilir) işte bizim disk temizleyicileri de onlar. Tüm omurgamızda boyundan kuyruk sokumuna kadar 32 adet omurga ve bunların arasında diskler bulunur. Bunlar et kıkırdak kıvamında olup özellikle alt bel bölgesinde sıklıkla basınca, travmaya maruz kalır ve ağrıya yol açarlar. Daha ileri safhada omurillik kanalı içindeki sinirlere baskı yapar ve ayaklarda uyuşma, ağrı, güçsüzlük olabilir. Daha da ileri giderse idrar kaçırma, büyük abdest kaçırma, yapamama ve embotans görülebilir. ‘’İyi de niye bu diskler olmasa daha iyi olmaz mıydı?’’ denilebilir. Tabi bel fıtığı olmazdık ama hiç hareket etmeyen eğilmeyen sağa sola dönemeyen bir varlık olurduk. Oysa belgesellerde başını 360 derece çevirebilen baykuşa hayranlıkla bakıyoruz. 2 metre yüksekten atlasak amortisör görevi gören diskler olmasa ha bire belimiz kırılırdı, kimse sırıkla 6 metre atlayamazdı. Tabii bu durum istenmeyen bir durumdur.  Fakat bu kadar korkmaya gerek yok aslında. Çünkü bel fıtığında doğal süreç %97 iyileşmedir. Yani bizim fıtık tanısı koyduğumuz hastalar genel olarak iyileşirler hatta bazen ameliyat önerdiğimiz hastalar bile iyileşebilirler. Bu nedenle korkmak yerine ne yapabiliriz ona bakmak lazım. Zaten MRI denilen cihaz her şeyi ortaya koyuyor. Biz ne mi yapıyoruz? Yaklaşık 70-80 yıldır bu hastalığa karşı bir şeyler yapabilme, yeni bir şeyler öğrenebilme gayretindeyiz. Aslında siyatik adı altında bel fıtığı insanoğluyla beraber var olan bir hastalık. Çok eski yazıtlarda bu hastalıkla ilgili yazılar vardır. Fakat tanımlamamız yeni, bir şeyler yapabilmemiz daha yeni bir durumdur. Yaklaşık 80 yıl önce bu hastalık tanımlanmış olup ilk ameliyatlar yapılmaya başlanmıştır. 30 yıldır güvenle uygulanmaya başlanan Tomografi ve MR ile bilgimiz ve tecrübelerimiz giderek artmış doğru işler yapma yüzdemiz giderek yükselmeye de devam etmektedir. Şahsi tecrübe olarak Türkiye’nin belki de dünyanın sayılı sayıda bel fıtığı cerrahisi ile uğraşan bir kliniğinde ihtisas yapmanın yanı sıra uzun yıllar çalıştığım devlet hastanesinde ve son 10 yılda devamlı çalışma imkanı bulduğum Özel Fuar Hastanesi’nde 5-6 bini bulan omurga cerrahisi ile meşgul oldum. Halen dünya da altın standart olarak kabul edilen mikrocerrahi ile bel fıtığı (mikrodiskektomi) ameliyatlarını hastanemizde yapmaktayız. Bu konuda yaklaşık 2000 civarında deneyimimiz bulunmaktadır. Bu yöntemle küçük bir kesi ile müdahale mikroskop altında yapılmakta ve hasta memnuniyet oranı daha yüksek oranlarda olmaktadır                  

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.