Saime Bircan Sak

Saime Bircan Sak

Atatürk İlkeleri

Atatürk’e sevgimizi, onun ilkelerine bağlılığımızı şiirlerle, yazılarla anlatmak duygusallıktan öteye geçmiyor çoğu kez. Oysa Atatürk “ Beni görmek demek ille de yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve duyuyorsanız bu elverir.” Diyerek kişiliğinde, yaptıklarında ve ilkelerinde O’nu bulmaya ve yaşatmaya çalışmamız gerektiğini anlatmıştır. Kendine yetmeyen, çağına yetmeyen, bir devlet bağımsızlığını yitirir. Osmanlı imparatorluğu bunun en güzel örneğidir. Atatürk’ün başarısı yalnız yurdu düşmandan kurtarmış olması değildir. Onun başarısı sömürücülüğe karşı bağımsızlık ve devrimle biten ilk ulusal kurtuluş savaşını kazanan Türk halkına önderlik etmiş olmasındadır. Bugün küçük kavgalarımıza ve büyük dertlerimize karşın bir millet olarak varsak ve ayaktaysak bunu ancak ve ancak Cumhuriyet rejimimize ve onun kurucusu Ulu Önder’e borçlu olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım. Atatürkçülüğün özü: Çağdaş uygarlığı yalnız tekniği ile değil bütün sosyal kurumları ve yaşayışı ile toplumun benimsemesi ve kafa değiştirmesiydi. Bu ülkünün gerçekleşebilmesi için laiklik disiplini gerekiyordu. Türkiye’nin kurtuluşunu bu özün korunmasına ve dokunulmamasına bağlıyordu Atatürk. Bundan dolayıdır ki Atatürkçülüğün özünü yıkmak isteyenler daima laiklik ilkesine saldırmışlar ve bahane olarak laikliğin din düşmanlığı biçiminde uygulandığını ileri sürmüşlerdir. Oysa Atatürk dine değil din perdesi altında yıllardır halkı kandırmaya ve sömürmeye çalışan din yobazlarına karşıydı. Bu tip düzenbazlar devrimler sonunda kişisel çıkarları ortadan kalktığından Atatürk devrimlerine düşman olmuşlar, sürekli yıkıcı ve bölücü çalışmalara girişmişlerdir. Atatürk söylevlerinden birinde bu konuya şöyle değiniyor. “Hayat felsefesinin garip tecellisidir ki her faydalı ve yeni şeye karşı mutlaka bir kuvvet çıkar. Bizim dilimizde buna gericilik denir. İşte bu gericiliğin yok edilmesi için gerekli tedbirleri önceden almış olmak gerekir.” Atatürk Osmanlı Devletini savaş öncesi felaket duruma düşüren nedenleri anlamış, yurdunu, bağımsızlığını kazanan halkını yeniden aynı kötü durumlara düşürmemek için birbirinden güçlü atılımlar yapmıştır. Bunlara Atatürk Devrimleri diyoruz. Atatürk’ün devrim üzerine ne dediğine bakalım. “Medeniyet buluşları, fennin harikaları evreni değişimden değişime uğratırken, yüzyıllık köhne zihniyetle geçmişseverlikle var olmakta devam edebilmek mümkün değildir… Devrim Türk milletini son asırlarda geri bıraktırmış olan kurumları yıkarak yerlerine milletin en yüksek medeni icaplara göre ilerlemesini sağlayacak yeni kurumlar koymuş olmaktır. Amacımız Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen modern ve olgun bir topluluk haline getirmektir. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri perişan etmek zorunludur.” Bizim en büyük yanılgımız Atatürk’ün her şeyi yapmış bitirmiş olmasına inanmamızdır. Oysa büyük önder “ Devrimler yalnız başlar, bitişi diye bir şey yoktur.” Derken yapmamız gerekeni açıkça söylemiştir. O bize özgürlük ve bağımsızlığımızı kazandırmış, devrimlerin temelini atmış, çağdaş uygarlık düzeyine erişmemiz için ilkelerini belirtmiş, bizim de onun bıraktığı yerden sürdürmemizi istemiştir. Bugün her önüne gelen Atatürk’ün adını dilinden düşürmüyor. Onun ilkelerini birer birer çiğnerken bile Atatürk’ün adına sığınıyor. Şimdi soralım kendimize: Bizler ne yaptık bunca yılda? Kadınlarımız kızlarımız hala çarşaf, peçe vb. uygar olmayan biçimde dolaşıyorlar. Toplumda ikinci plana itilmişler. Ne oldu kadın hakları devrimi! Ulusun büyük çoğunluğu yine cahil, eğitim yine çağdışı yöntemlerle uygulanıyor. Hani eğitim seferberliği, ulusal çıkarlarımıza yönelik yenilikler? Dilde evrime, dilin özleşmesine karşı çıkanlar yabancı sözcüklere kucak açıyor. Laiklik ilkelerine aykırı düştüğü için tekke ve zaviyeleri kaldırmıştı Atatürk. Bugün Cumhuriyet kendisini şeriatçılara karşı korumak zorunda kalmıştır. Onun devrimlerine, ilkelerine yapılan her saldırı ancak duraklatıyor bizi. Yoksa tarihin hiçbir devrinde toplumların geriye dönüş yaptıkları görülmemiştir. İleri adımlarımızı sıklaştırmak ve güçlendirmek için Atatürk’ü doğru anlamak, yaşamak ve eserleriyle yaşatmak görevimizi bir kez daha hatırlatırım. Onun güçlü kişiliği ve eserleri önünde saygıyla eğilirim. 10 Kasım 1972 Atatürk’ü anma programında yaptığım konuşmayı aynen aldım buraya. Kınık İlk öğretmen okuluna yeni atanmıştım. İlçe genelinde yapılacak anma töreni için konuşma görevi bana verilmişti. Törenden sonra Kaymakam beni çağırdığında ürkmüştüm biraz. Sakıncalı mı bulundu konuşmam diye. Oysa Aykut Ozan beni kutlamış, başarılar dilemişti. Bu yazıyı yeniden okuyunca ürperdim. İçim acıdı. 45 yıl geçmiş ve bu konuşmam çok hafif kalmış bugün için. Neler mi olmuş? Her şeyde gerilemişiz. Kadına şiddet, kadın cinayetleri korkunç artış göstermiş. Yalan, dolan, hile ve kumpaslarla onlarca aydın, yurtsever haksız yere hapislerde yatırılmış. Bazıları yaşamını kaybetmiş bu yüzden. Aileleri perişan olmuş. Eğitim çok gerilere götürülmüş, dinci, tarikatlar önemli kurumlarda yuvalanmış, laiklik ilkesi ayaklar altına alınmıştır. Ekonomide dışa bağımlılık artmış, devletin olan pek çok kurum ve kuruluş yabancılara satılmıştır. Tarım ve hayvancılık öldürülmüş, samanı, eti, buğdayı daha birçok ana gıda maddesini dışarıdan alır duruma gelmişiz. GDO’lu ürünlerin yurda girmesine, satılmasına izin verilerek sağlığımız tehdit edilmiş, köylü ve çiftçimiz mağdur edilmiştir. Sendikalar, dernekler hak arayamaz hale getirilerek, işçiler taşeronların eline bırakılmıştır. Sanat ve sanatçı özgür çalışamaz hale getirilmiştir. Yaptıkları eserler kırılıp kaldırılmış yok edilmiştir. Daha yazacak çok şey var ama bu kadarı da yetmez mi? YETER…          

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Saime Bircan Sak Arşivi