Halil Şahin

Halil Şahin

ANADOLU’DAN ÇIKAN GÜR SES

Gaziantep’in Kurtuluş Günü nedeniyle 26–27 Aralık 2009 günleri düzenlenen ve ADD Gyk Üyeleri ile Mersin, Diyarbakır, Tarsus, Elbistan, Kozan, Kemer, Gölbaşı, Osmaniye, Kadirli, Adana, Türkoğlu, Malatya, Ceyhan, Kahramanmaraş, Hatay, Gözcüler, Hatay ve Gaziantep ADD Şubeleri yönetim ve temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen toplantıdan, milletin gür sesi duymuştuk. Geldiğimiz şu günlerde bu bildiriyi bir kez daha anımsamakta yarar görüyorum. Sonuç Bildirgesinde, Atatürk’ün “…Ben Anteplilerin nasıl gözlerinden öpmem ki; Onlar yalnız Antep’i değil, Türkiye’yi de kurtardılar.” sözüyle başlanmış. “Emperyalist Avrupalı devletler 1915 Yılında Viyana Kongresi’nde toplanarak, Osmanlı Devleti’nin parçalanıp, bölüşülmesi konusunu “Şark Meselesi” (Doğu Sorunu) adı altında gündeme getirmişler. “Bu süreç, I. Dünya Paylaşım Savaşı sonunda Sevr sözleşmesiyle tamamlandığı sanılsa da, bu yıkım projesi, Türk Devrimi’nin önderi M. Kemal Atatürk tarafından bütünüyle bozularak tarihin çöplüğüne gönderilmiştir.” Denilen bildiride; “Bugün, Atatürk önderliğinde emperyalizme karşı kazanılan Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı sonucunda kurulan çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan tam bağımsızlık ve Ulusal egemenlik ilkeleri çiğnenmektedir. Cumhuriyet’in temel değerleri aşındırılmış, Ulus devlet yapısı örselenmiştir. Bu kapsamda, tarikat ve aşiretlere dayalı ümmet yapılanması özendirilmekte, tarih, yurt ve ulus bilinci yok edilmektedir. Devlet düzeninde ve toplumsal yaşamda bilim ve akıldan uzaklaşılmıştır. Herkesin vicdanlarında kalması gereken kutsal din duyguları siyasete ve ticarete alet edilmektedir. Ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda da yozlaşmalar sürmektedir. Eğitim düzeyi düşmüş, ülkenin iç ve dış borçlanmaları olağanüstü artmış, ekonomi üretimden uzaklaştırılarak rantçı bir yapıya kaymıştır. IMF ve Dünya Bankası doğrultusunda uygulanan ekonomik politikalar sonucu, sendikasızlaştırma ve işsizlik yaygınlaştırılmıştır, işçi, memur, emekli, çiftçi, esnaf kesimi ve diğer üreticiler yoksulluk sınırında yaşam kavgası vermektedir. Serbest piyasa ekonomisinin yol açtığı dünya bunalımının yükü de emekçilerin sırtına yüklenmiştir. Sosyal devletin gereği olarak parasız olması gereken eğitim ve sağlık hizmetlerinde durum tersine dönmüştür. Küreselleşen neoliberal, serbest piyasa ekonomik düzenin uzantısı uluslararası sermaye ve tekellerin istekleri doğrultusunda yapılan özelleştirmeler, egemenliğimizi, bağımsızlığımızı yok edecek ölçüde sorumsuzca yapıla gelmektedir. Topraklarımız, doğal kaynaklarımız, halkın birikimleri yabancılara ve yerli işbirlikçilere yağmalatılmaktadır. Devlet ihaleleri yandaşlara verilmekte, yolsuzluklar artmaktadır. İşsizlik olgusunun da arttığı bu süreçte, demokrasinin gereği olarak en doğal hakkını arayan işçiler, işten atılma, bibergazı, tazyikli su sıkma gibi ağır baskılarla karşılaşmaktadır. İşçilerin yaşam hakkı, neoliberal düzenin sermayedarlarının kazanç tutkusuna kurban edilmemelidir. İşyeri güvenliği, bilim ve teknolojik gelişmelere koşut olarak işverence sağlanmalı, maden ocakları, işçilerin canlı mezar yeri olmamalıdır. Dünya egemenliğine soyunan ABD ise, BOP Eşbaşkanlığı ile görevli olduğunu övünerek söyleyen iktidarın başının taşeronluğunda, “Ortadoğu’da, 22 devletin sınırlarını değiştirmeye” yönelik planı, “demokrasi” adı altında - en son olarak Irak’ın işgalinde görüldüğü gibi- uygulamaya çalışmaktadır. En acıklısı da, bugün gelinen noktada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve Türk Ulusu’nu bölüp, parçalama ve yok etme planlarının, ABD, AB ve yerli işbirlikçiler tarafından yeniden yürürlüğe konmak istenmesidir.” Denilerek, ülke ve Dünya panoraması çiziliyor. İmralı’daki terörist başının hazırladığı yol haritasının, “Kürt açılımı”, “demokratik açılım” gibi adlarla Türk Ulusuna ‘hazmettirmeye’ çalışılmasıyla; Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığı, birliği, bütünlüğü ve bu topraklar için canlarını veren şehitlerimizin, gazilerimizin ve Türk Ulusunun vicdanında derin yaralar açıldığı vurgulanıyor. Sonuç olarak; “Türkiye Cumhuriyeti, 1946 Yılından bu yana Atatürk Devrimi ve ilkelerinden, O’nun gösterdiği yoldan ayrılmıştır. Özellikle 1980 Yılından başlayarak, Küresel Yeni Dünya Düzenine bağlanmıştır. Yaşanan tüm bu olumsuz gelişmeler, içinde yer aldığımız bu sömürü düzeninin sosyal ve toplumsal alandaki yansımalarıdır. Bu genel durum ve görünüş karşısında Türk Ulusu; Uluslararası tekellerin ve sermayenin askersiz işgaline, ABD ve AB destekli işbirlikçi hainlerin Türkiye Cumhuriyeti’ni bölüp, parçalama ve Türk Ulusunu yok etme eylemleri karşısında, ulusun birliğini, dirliğini, yurt bütünlüğünü bozmak isteyen emperyalist güçlere ve yerli işbirlikçilerine, şunu söylüyor: “Tüm yapılanları kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz! Yeter artık!” Atatürk’ün Söylevin son paragrafında söylediği gibi; “Ey Türk Geleceğinin Çocuğu! İşte bu durumlar ve koşullar içinde bile görevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda vardır!” düşünceleri gür bir ses olarak, tüm ulusa yansıtılmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi